4. Uluslararası Avrasya Hematoloji Kongresi’ne İtalya’dan katılan ve yaklaşık 20 yıldır hematopoietik kök hücre nakli üzerine çalışan Prof. Dr. Francesco Frassoni, kök hücre transplantasyonunda hangi kök hücre kaynağının en iyisi olduğu konusunda tartışmaların devam ettiğini kaydetti.
Prof. Dr. Francesco Frassoni, 9-13 Ekim 2013 tarihleri arasında Antalya Mardan Palace’ta düzenlenen 4. Uluslararası Avrasya Hematoloji Kongresi’nde “Miyeloproliferatif Neoplazilerin Tedavisinde Transplantasyonun Yeri” ve “Miyelodisplastik Sendrom: Hastalık Sürecinde Hangi Hastaya, Ne Zaman Transplantasyon Düşünülmeli?” konularında sunumlar yaptı. Türkiye’de düzenlenen bu denli önemli ve bilimsel düzeyi yüksek bir toplantıya davet edilmekten dolayı duyduğu mutluluğu ifade eden Dr. Frassoni, Hematoloji Uzmanlık Derneği’ne nazik davetlerinden dolayı teşekkür etti. İç Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı olan Dr. Frassoni, Cenova’da San Martino Hastanesi’nde Kök Hücre ve Hücresel Tedaviler Departmanı’nın başkanı olarak görev yapmakta olduğunu kaydederek, neredeyse 20 yıldır üzerinde çalıştığı hematopoietik kök hücre transplantasyonu hakkında güncel bilgi ve gelişmeleri aktardı.
Hematopoietik kök hücre naklinin, bilinen adıyla kemik iliği naklinin, pek çok kanser türü ve kanser-dışı hastalıklarda 40 yıldan daha uzun bir süredir uygulandığını hatırlatan Dr. Frassoni, bu alanın 1980’lerin sonundan itibaren gelişmeye başladığını kaydetti. Özellikle yakın dönemde destek tedavilerdeki gelişmelerin, kök hücre naklinin başarısını çok olumlu etkilediğini belirten Dr. Frassoni, “Kök hücre nakli; akut ve kronik lösemiler, multiple myeloma, myelodisplastik sendrom, talasemiler, orak hücre anemisi ile yeni doğanın birçok hastalığı dahil olmak üzere pek çok farklı hastalıkta, etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Ancak halen tamamıyla güvenli bir işlem olduğunu söyleyemeyiz. Nakil süreciyle ilgili bazı riskler söz konusu, özellikle 50 yaşından büyük ve düşük performanslı hastalarda, transplant ilişkili toksisitenin azaltılması büyük önem taşıyor” dedi.
Hangi Kök Hücre Kaynağı En İyisi?Günümüzde kök hücre transplantasyonundaki en önemli konulardan bir tanesinin, ‘hangi kök hücre kaynağının en iyisi olduğuna ya da daha iyi olduğuna karar vermek’ olduğunu ifade eden Dr. Frassoni, sözlerine şöyle devam etti: “Kemik iliği, mobilize periferik kan ve kordon kanı, günümüzde nakillerde kullanılan kök hücre kaynakları. Ancak, bunlardan hangisinin ‘en iyisi’ olduğuna karar vermek çok zor, çünkü her birinin kendine özgü avantaj ve dezavantajları var. Örneğin periferik kandan kök hücrelerin izole edilmesi oldukça kolay ve düşük riskli bir işlem. Ancak nakil başarısı açısından, periferik kan kök hücrelerinin, kemik iliğinden elde edilen kök hücrelere üstünlüğünü gösteren çok az sayıda çalışma mevcut. Şimdiki bilgimizle, kök hücre kaynağı olarak kemik iliğinin, periferik kana oranla biraz daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Elbette, gelecekte bunun tam olarak belirlenmesi gerekiyor.”
“Kordon Kanı Kök Hücrelerinin En Önemli Dezavantajı, Nakilden Sonra Hastanın Bağışıklık Sisteminin Yavaş ve Geç Toparlanması”Son birkaç yıldır özellikle kordon kanı kök hücreleri üzerine yoğunlaşan ve bu konuda kapsamlı araştırmalar yapan Dr. Frassoni, “Kordon kanı ise potansiyel olarak son derece ilgi çekici ve önemli bir diğer kök hücre kaynağı. Ancak, kordon kanı nakillerinin başladığı dönemlerde var olan yüksek beklenti ve umutlar bir parça geriledi. Bunun en önemli nedenlerinden biri; kordon kanı nakli sonrası birçok hastada immün sistemin oldukça yavaş ve geç toparlandığının gözlenmesi. Bu da, başta enfeksiyonlar olmak üzere hastada çok çeşitli sorunlara neden olarak transplantın başarısını olumsuz etkiliyor. Tabii ki, kesin sonuçlara varmak için henüz çok erken ve daha çok hastada kordon kanı nakli yapılması gerekiyor. Ayrıca şunu da vurgulamak gerekiyor, akraba-dışı kemik iliği naklinde olduğu gibi, kordon kanı nakillerinde de HLA tam uyumlu örnekler kullanılabilirse, bu tablo ve başarı oranı değişebilir, bunu henüz bilmiyoruz” diye konuştu.
“Belirli T Hücre Alt gruplarının Seçilerek Kök Hücre Kaynağından Uzaklaştırılması Naklin Daha Başarılı Olmasıyla Sonuçlanıyor”Dr. Frassoni sözlerine şöyle devam etti: “Kök hücre nakillerindeki bir diğer gelişme, T hücre deplesyonuna geri dönülmesi oldu. T hücre deplesyonu, kök hücre ürününde var olan ve hastada graft-versus-host hastalığı adı verilen ağır bir klinik tabloya neden olabilen bir grup hücrenin toplanan üründen uzaklaştırılması işlemi. Allojeneik nakillerde geçmişte yoğun şekilde kullanılan bu teknik, bazı olumsuz sonuçları nedeniyle bir süre gündemden düşmüştü. Ancak son yıllarda, özellikle çocuk hastalarda, alfa-beta T hücrelerinin ve CD19+ hücrelerin seçici olarak uzaklaştırıldığı kök hücre ürünleriyle yapılan nakiller oldukça başarılı sonuçlar verdi. Sadece CD34-pozitif kök hücrelerin saflaştırılarak nakledilmesi, başta doğal öldürücü hücreler (natural killer cells) olmak üzere, monositler ve dendritik hücreler gibi immün sistemin nakilden sonra toparlanmasında kritik rol oynayan hücrelerin de uzaklaştırılması anlamına da geliyordu. Artık bu katı tekniklerin yerini, sadece belirli T hücre gruplarının seçilerek uzaklaştırıldığı, daha sofistike yöntemler aldı. Bu konuda yayınlanan çalışmalarda şimdilik oldukça yüz güldürücü sonuçlar bildiriliyor.”
“Tanıdan Nakle Kadar Geçen Süre Ne Kadar Uzarsa Başarı Şansı O Kadar Azalıyor”Hematopoietik kök hücre naklinin başarısının pek çok faktöre bağlı olarak değişebileceğini kaydeden Dr. Frassoni , “Başarıyı etkileyen değişkenler arasında, hastalığın evresi, hastanın nakilden önceki klinik durumu, nakil yapılan merkezin deneyimi ve altyapı olanakları, endikasyonun konması ile nakile kadar geçen süre sayılabilir. Özellikle, hastada kök hücre nakli kararının en doğru zamanda alınması, hiç gecikmeden nakil için hazırlıkların başlatılması ve nakil işleminin gerçekleştirilmesi büyük önem arz ediyor. Çünkü tanıdan nakle kadar geçen süre ne kadar uzarsa, başarı şansı o kadar azalıyor. Transplant sonrası sağkalım oranları açısından erişkinlerde ve pediatrik hastalarda elbette farklılıklar var. Yüzde kaçının transplanstasyondan sonra yaşadığı ile ilgili olarak baktığımızda, pediatrik grupta bu oranın daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz; yani çocuk hastalar transplantasyona belirgin şekilde daha iyi yanıt veriyor” diye konuştu.
“Hematopoietik Kök Hücre Nakli, Hücresel Tedavilerin ve Rejeneratif Tıbbın Gelişmesine Öncülük Etti”Dr. Frassoni, şu bilgileri ekledi: “Şu mesajı vermemiz gerekiyor: Hematopoietik kök hücre nakli hücresel tedavilerin başlangıcını ve temelini oluşturdu; böylelikle, hem hücre tedavileri hem de rejeneratif (yenileyici) tıp alanlarında ihtiyaç duyduğumuz temel bilgi ve deneyimi edinmemizi sağladı. Dolayısıyla, hematopoietik kök hücre nakli alanında çalışanlar olarak bizler, artık kök hücreleri hematopoietik kanserlerde ve diğer birçok hastalıkta nasıl ve ne amaçla kullanabileceğimizi, bu güçlü hücrelerle neler yapabileceğimizi öğrendik, öğreniyoruz. Halen, vücudumuzdaki pek çok doku ve organda mevcut olan erişkin tip kök hücrelerle ilgili yeni bilgileri keşfetmeye devam ediyoruz ve bu kök hücreleri hangi hastalıkların tedavisinde kullanabileceğimizi anlamaya çalışıyoruz.
Kısacası, bugünlere gelebilmemiz ve hücre tedavileri anlamında gelecekte yapabileceğimiz çalışmaları hayal edebilmemiz için, kök hücre nakli sürecini yaşamamız, öğrenmemiz, deneyimlememiz gerekiyordu. Başka türlü bu bilgilere ve vizyona sahip olmamız, yeni açılımlar yapabilmemiz mümkün olmazdı.”
Tarih : 05.11.2013
Kaynak: http://med-index.com/?p=roportaj&id=105